Neler Yeni?

Trakya'nın İncisi İĞNEADA

                         


                                         
                           TRAKYA'NIN İNCİSİ 'İĞNEADA'


   Sizlerle her şeyiyle ani gelişen İğneada tatilimi paylaşacağım.

Kürek Federasyonu sezonun son yarışını İstanbul boğazında düzenlemişti ve ilk 3'e giren takım sporcularına 1'er yarım altın hediye edilecekti. 2 yakın arkadaşım ve ben girdiğimiz yarışlarda dereceye girmeyi başarmış ve hediyelerimizi almıştık. Gün bitiminde bir araya geldik ve tatile gitme kararı aldık. Biraz internetten biraz sağdan soldan duyduklarımızla İğneada'ya gitmeye karar verdik. Yaptığımız araştırmalara dayanarak İğneadaya neden gidiliri maddeler halinde yazıyorum:




  • İstanbul'a 260 km uzaklıkta                                
  • 22 km sahili olan güzel bir tatil köyü
  • bSu basar(longoz) ormanı,, yabani hayat, , sessizlik, göçmen kuşlar
  • Dağ, deniz, göller, temiz hava, biyolojik çeşitlilik
  • Kum tepecikleri, balıklar, ormanda bulunan şifalı bitkiler
  • Gece Kulüpleri
Bir tatil köyü düşünün gece kulüpte eğlenceden kısmamak için alkol ve yanında sigarayla zehirlediğiniz vücudu ertesi sabah longozlara koşarak oranın tertemiz orman havasını adeta bir panzehirmiş gibi içinize çekip temizlendiğinizi hissediyorsunuz. Yani aslında böyle bir şey fiziki olarak olmasa da psikolojik etkisi büyük  :) .





Daha sonra geri dönüş yolunda 1 km'nin sonunda sizi karşılayan deniz, üzerinizde ki teri atmak için size resmen kucak açıyor :)




Pırıl pırıl su da geçirdiğimiz vakitten sonra güneş ve kum terapisine hazırız.Tertemiz kumlar da sıcak içimize işledi bile .Dikkat edin aşırı rahatlıktan uyuya kalmayın.
Artık biraz acıkmış olmalıyız . Hemen sahil kenarın da harika sucuk ekmekçiler var tadına doyum olmuyor. Restaurant tarzı yerler arıyorsak, arabayla kasabaya 5 dk uzaklıkta Liman Restaurant harika bir seçim olur.

Evet artık hava kararmaya başlıyor her yer ışıklandı ve insanlar yavaş yavaş sahile inmeye başladı bile.

Evet yine başa sarıyoruz :) Müziğini beğendiğiniz bir yere girin ve eğlenin. '' İnsanları çok cana yakın '' :)


 İĞNEADA ULAŞIM

ÇARE KAHVE!

PRESS CAFE-KARAKÖY

Karaköy' ün çekinerek geçtiğimiz arka sokaklarının kahve dükkanlarıyla dolması mutluluk verici cinsten. Kendine has mekanlardan olan Press, kahve işini ciddiye alanlardan, tatlıları da cabası...Çalışanları ise çok içten ve iyi tatlar denemeniz konusunda istekliler. Evde otururken kendinizi Press' in tatlılarıyla ödüllendirmek için yola çıkmış bulabilirsiniz. Sokakta oturmayı seviyorsanız, ilk hedefiniz Press! 


''Red velvet'' mutlaka denenmeli. Nasıl bir lezzet olduğunu özetlemeye çalışırken benzetmelerin basit kalacağını farkederek, Press'e yolunuz düşene kadar merak etmeniz daha iyi olacak. Ayrıca Oreolu Cheescake rakiplerini sollar cinsten. Kahvenin yanında verilen küçük kurabiyeler Press' in kendine has tadı. Çıkarken o kurabiyelerden biraz daha almamanız için hiç bir sebep yok.  






NOT:Salıncaklı köşede yer bulduysanız şanslısınız. :)



Kemankeş Karamustafa Paşa Mahallesi, Hoca Tahsin Sokak, No:15/A, Beyoğlu, İstanbul
Telefon: 0212 244 12 92



GİDİN!

BEŞİKTAŞ KAHVALTICILAR SOKAĞI / ÇELEBİOĞLU SOKAK

İstanbullular boğaz havasında kahvaltıya alışkındır fakat Beşiktaş Kahvaltıcılar Sokağının müdavimleri oldukça fazla. Her keseye uygun kahvaltı mümkün. Neresi kalabalıksa oraya girelim kesin iyidir mantığı burası için geçerli değil çünkü özellikle hafta sonu hepsi dolu. Yer bulmak için bir kaç tur atmanız gerekebilir. 

Benim favorilerim şuan için ''Çakmak Kahvaltı Salonu'' ve ''Pişi''. Lezzet fiyat ilişkisini iyi koruyanlardan... Kahvaltıda tatlı severim diyorsanız ''Reçel Türevlerini'' ziyaret etmenizde fayda var. Zira her şeyin reçelini yapıyorlar. Biber reçeli dahil.. :)

                             
*20-30 Lira arası 2 kişi doyurucu bir kahvaltı yapmak mümkün.
*Sıra beklemeyeyim diyorsanız sabah 9-10 arası gitmenizde fayda var.
*Kahvaltıcılar sokağının müdavimlerini genellikle öğrenciler oluşturuyor.

NOT: Adettendir, sipariş hızlı verilir. :)


Fas gezi notları


Mağrip ülkesi Fas
Afrika’nın kuzeybatı ucundaki Fas’a gezi için en uygun mevsim olan bir bahar ayını seçtik.
Fas; doğudan Cezayir, kuzeyden İspanya, güneyden de Moritanya ve Batı Sahra ile komşudur.
Resmi adı ”al-Mamlaka al-Magribiyya”  olan ülkenin; yüz ölçümü: 458 730 km2, nüfusu: yaklaşık 32 milyon, başkenti: Rabat, en büyük şehri Kazablanka,  resmi dili: Arapça, kişi başına düşen geliri: 2290 ABD Doları, dini: Yüzde 99’u sünni Müslüman, yönetim şekli: Parlamenter monarşidir.(1)
 Agadir’den Marakeş’e
4 saat süren bir uçak yolculuğundan sonra Agadir ‘e indik. Küçük, temiz, düzenli hava alanında işlemlerimiz bittikten sonra dışarı çıktığımızda bizi entarili, fesli, kokartlı bir rehber karşıladı.  Eski bir otobüsle yola koyulduk. Mart ayındayız, buraya çoktan bahar gelmiş; ağaçlar çiçeğe durmuş. Dışarıda 23 derece sıcaklık var. Atlas dağları üzerinden Marakeş’e gidiyoruz.  Tırmandığımız dar yolda özel araba yok denecek kadar az olmasına karşılık,  yük taşıyan, tenteli kamyonlar dikkatimizi çekiyor. Mevcut trafiği de sık sık kontrol eden polislere rastlıyoruz.  Yol kenarlarında, vadilerde zeytin ağacına benzeyen argunu ilk defa görüyorum. 140. kilometrede bir dinlenme molası veriyoruz. Burada karşı yönden gelen başka turist grupları da duruyor. Bu guruplardan birinde geçen sene Amerika gezimizde tanıştığımız bir Alman öğretmenle karşılaşıp, konuşuyoruz. Dünya küçük.
Hava karardı. Yolda kalacağız diye korkuyoruz. Amma eski otobüsümüz oflaya puflaya da olsa, saat 22.00’da Marakeş’de Büyük Atlas Oteli’ne varıyor.
Marakeş – Ouarzazate
Sabah erkenden yola koyuluyoruz. Atlas dağlarını aşan yolda giderken elektriği olmayan kerpiçten evleriyle,  fakir köyler görüyoruz.  Otobüs durup mola verince, çocuklar hemen koşarak geliyor, bir şeyler istiyor.  Sakız, şeker, tükenmez kalem veya para verince seviniyorlar. Yola devam ediyoruz. Güneş bizi ısıtıyor. Hava temiz. Öğle yemeğimizi Ouarzazate’de yiyoruz. Yemekten sonra bir Kasbah’a gidiyoruz. Kasbah; Kuzey Afrika’da Arap yerleşim yerine verilen isimdir. Dilimizdeki “kasaba” bu kelimeden geliyor. Kasbah’ta topraktan yapılmış, kale, kule karışımı evler, mâlikâneler görüyoruz. Kadınlar mahallî kıyafetlerini giyinmiş, evlerinin önünde oturuyor; fotoğraf çekenlere poz verip, sonra hemen para istiyorlar. Burada çok sayıda Amerikan filmi çekilmiş. Mahallî rehber bir çırpıda bu filmleri sayıyor. Kasbah’ın kenarından geçen dere üzerindeki ilkel köprü ve kerpiç evler, palmiye ve hurma ağaçları buraya egzotik bir hava veriyor.  Ortaçağda kalmış bir dünya içinde gibiyiz.  Başka bir” Kasbah’a” gidiyoruz.    Başı,yüzü örtülü, yalnız gözleri açık, uzun, mavi kaftanlı Tuareg gençleri bize nane çayı ikram ediyor. Tuaregler ; Nijer, Mali, Cezayir ve Fas’ta geniş bir alanda çöl ve steplerde yaşayan berberi dillerinden birini konuşan, sayıları 1,2 milyona ulaşan halk. Akşama doğru çölün kıyısındaki otelimize gidiyoruz.
Erfoud
Sabah, otel ve Ouarzazate’den ayrılıp, yeşil bir vadiye geliyoruz. Kilometreler uzunluğundaki bu vadide hurma ağaçları, ekili alanlar, çiçeklerini açmış ağaçlar, mandalina, portakal bahçeleri,  derelerde çamaşır yıkayan kadınlar, çocuklar ve yerleşim merkezleri görüyoruz. Yolda mola veriyoruz. Öğle yemeğinde sebzeli, portakallı, etli kuskus yiyoruz. Yemekten sonra dere kenarında yürüyoruz. Tekrar güzel vadi boyunca, başka bir zamana aitmiş gibi görünen bu bölgeden geçip, sıcak, tozlu çöle giriyoruz. Başları, yüzleri örtülü berberi erkekler ve çocuklarla karşılaşıyoruz. Saat 18.00’de çölün yakınındaki Erfoud şehrine ulaşıyoruz. Bizi mahallî folklor gurubu ellerinde bendir büyüklüğünde teflerine vurarak, büyük zillerini çarparak, oynayarak karşılıyor. Otel yeni olmasına rağmen beklentilerimizden uzak.
Fes
Sabah Erfoud’dan hareket ediyoruz. Yoldaki molalarımızda tahta kutular içinde değişik taşlar satan adamlar etrafımızı çeviriyor. Başlarında çobanlarıyla deve sürülerini görüyoruz. Öğle yemeğini bir çadır lokantada yiyoruz.  Sedir ağaçları ve karla kaplı Atlas dağlarına tırmanıyoruz. Hava ve iklim değişiyor. Dağdan indikten sonra modern Fes’i görüyoruz. Fransızlar sömürge döneminde eski Fes’e dokunmamış, yanına yeni Fes’i yapmışlar. Akşam üzeri otele ulaşıyoruz. Bu otel Fas’ta bugüne kadar kaldığımız otellerin en iyisi idi. Yemekten sonra bir Faslı müzisyen salonda udla Fas şarkıları çaldı, söyledi. Faslıların udu bizim udlara göre daha büyük. Müzisyen ilgilendiğimi, görünce bakmam için udu bana verdi. Ben de bu kocaman udun tınısını duymak için Türk müziğinden bir parça çalınca salondaki Faslılar ve turistler çok şaşırdı.
Fes’teki gezimiz ertesi gün Kral Sarayı ile başladı. Sonra eski şehrin labirent gibi sokaklarına daldık. Bu dar sokaklarda zorlukla gezerken; çocuklar, örtülü, kadınlar, fesli erkekler, atlar, eşekler, dilenciler, satıcılar, hamallar, yiyecek, hatıra eşyası satanlar, tatlıcılar, çorbacılar, simitçiler, şerbetçiler, sucular ile evler ve câmiler, gördük. Bu manzaraya kalabalık, pislik ve düzensizlik hâkimdi.Câmilere turistleri sokmuyorlar; dışarıdan bakılıyor. Her şehri ve bölgeyi mahallî rehberler gezdiriyor. Ünlü tarihçi-sosyolog İbn Haldun’un evini ziyaret ettik.  İbn Haldun 14. yüzyılda yaşamış en büyük tarihçi-sosyologlardan biridir. Aynı zamanda da bir tarih felsefecisi ve toplum bilimcisidir. İbn Haldun 1332 yılında Tunus da doğdu. Fıkıh, Kur’an, matematik, mantık ve kelâm eğitimi alan İbn Haldun Tunus, Cezayir, Fas, Endülüs arasında dolaşmış toplum düzeni, insanların gelenek ve göreneklerini yaşayış biçimlerini incelemiş, toplumlar arasındaki ayrılıkları görmüş ve tarih felsefesine gözlemci ve deneyci bir açıdan yaklaşmıştır.
Bu şehirde gördüğümüz en ilginç yer, deri yıkama ve boyama kuyuları idi. Kur’an kurslarında ve tezgâhlarda çalışan çocuklar da unutmayacağım manzaralar olarak aklımda kaldı. Öğle yemeğini bir kervansarayda yedik. Öğleden sonra Fes’te ve Fes şehrini çevreleyen sur boyunca dolaşmaya devam ettik.
Rabat – Kazablanka
Sabah Fes’den Meknes’e giderken yolda Volubilis’de Romalılara ait kalıntıları gördük. Okuduğum Fas’ın tarihi Romalılar’ dan  önce başlıyor; Türklerle de sıkı ilişkileri olan Fas tarihinde  şu hususları dikkat çekici buldum;
“Fas, Akdeniz uygarlığına Fenikeli tüccarlar sayesinde girdi. Kuzey Afrika’nın bu köşesi Moritanya adıyla Roma’nın bir eyaleti oldu.5.yüzyıldan İslam orduları gelinceye kadar burada yerleşik bir hükümet yoktu.
7. yüzyılda,  Ukba ibn Nafi komutasındaki İslam ordusu Hz.Muhammed’in vefatından  38 yıl sonra Atlas Okyanusu kıyılarına ulaştı. 670 yılındaki bu ilk fethin ardından Fas’ın fethi 683 yılında tamamlandı ve ülkeye “Maghreb al Aqsa” (En Uzak Batı) adı verildi.
Arap kültürünün etkisi altında kalan Berberîlerin büyük çoğunluğu; Arapların geleneklerini, kültürlerini ve İslam dinini benimsedi. İdrisîler’in ardından Arap göçmenler Fas’taki politik güçlerini yitirdiler. Berberîler, yeniden ülkenin hâkim gücü haline geldiler.
1492’de Gırnata’nın düşmesinden sonra Hıristiyanlar, Müslümanları ve Yahudileri ya Hıristiyan olmaya veya İspanya’yı terke mecbur etti.  Ölümden, işkenceden kaçabilen Müslümanlar Kemal Reis’in Osmanlı Donanması gemileri ile Fas’a ve diğer Kuzey Afrika ülkelerine sığındı. Avrupa’nın Hıristiyan devletleri ve İspanya’nın gücüne Kuzey Afrika’daki Araplaşmış feodal Berberi devletleri karşı koyamazdı. Bu görev İslam Âlemi’nin lideri olan Türklere düşüyordu. Bu misyonu önceleri Türk devleti değil, Bir Türk sipahisinin oğlu olan Oruç Reis başlattı; Osmanlı Devleti devam ettirdi.
İspanyollarla Türklere karşı anlaşan Fas kralına karşı 1554 yılında Salih Paşa komutasındaki Türk ordusu Cezayir’den Fas’a girdi. Taza şehri yakınlarında ve Fes şehri surları önünde Fas ordusunu iki defa yendi. Din ve milliyetine ihanet ederek İspanyollarla birleşen Fas kralı II. Muhammed filmlere konu olacak bir hikâye ile Sâlih Kâhya isimli bir Türk levendi tarafından ortadan kaldırıldı. 1557 yılından itibaren Türklerin Fas İmparatorluğu’nda bir asra yakın sürecek nüfuz ve hâkimiyeti başladı. 1578 yılında, Portekiz-İspanyol ordusuna karşı Fas’ı korumak için yapılan Vadi’s-Seyl savaşını Türk ordusu kazandı. Türklerin Kuzey Afrika hâkimiyeti Avrupalıların bu bölgeyi ele geçirmesini önledi.
Faslılar Türklerin bütün Avrupa devletleriyle savaştığı 1683 Viyana Kuşatması sonrasında Cezayir’deki Türk topraklarını fethetme sevdasına düştü. Divan Meknes’e ikâz için bir heyet gönderdi. Buna rağmen 28 Nisan 1701’de 50 bin kişilik Fas ordusu Cezayir’deki Türk ordusuna yeniden saldırdı ise de yenilip geri çekildi. (2)
Daha sonraki yıllarda Osmanlı İmparatorluğunun zayıflaması, buna karşılık sömürgelerden gelen altın ve ham maddelerle zenginleşen Avrupalılar karşısında Müslüman ülkelerin birlik ve dayanışmaya gitmemeleri onların Avrupalıların sömürgesi olmalarına yol açtı. Nitekim Fransa, 1830′lu yılların başlarında Fas ile ciddi şekilde ilgilenmeye başladı.1906’da, Fas tam olarak bir Fransız sömürgesi haline geldi ve Kuzey ile Güney Sahra sınır bölgeleri İspanya’ya bırakıldı. Faslıların 1932’de başlattıkları bağımsızlık mücadelesi 1956’de Fransa ve İspanya’nın Fas’ı bağımsız ülke olarak tanımalarıyla sona erdi.”
Sırtını dağa vermiş, beyaz boyalı evleriyle Meknes güzel bir şehir. Buradan Fas’ın başkenti Rabat’a gidiyoruz.  Önce kral sarayını, kral Hasan’ın babasının türbesini ve Hassan kulesini görüyoruz. Türbe,  sadelikten uzak. Şehirde çeşitli ülkelere ait elçilikler var. Her tarafa Kral Hasan’ın sözlerini yazmışlar. Fas’da İslâm ve kral aleyhinde konuşmak yasak. Öğleden sonra Kazablanka’dayız. Aklımıza ve gözümüzün önüne H.Bogart’ın “Kazablanka” filmi ve bu filmdeki sahneler geliyor. Atlantik Okyanusu’na bakan bir tepeden güneşin batışını ve deniz feneriyle harika bir manzara oluşturan ufuktaki muhteşem kızıllığı seyrediyoruz. Kazablanka’daki otelimize geç saatlerde geliyoruz.
Kazablanka – Marakeş
Kazablanka Fas’ın gizli başkenti imiş. Fas’ın sanayisi burada toplanmış. Bu kalabalık ve canlı şehri geziyoruz. Kral Hasan’ın büyük camisine dıştan bakıyoruz. Turistlerin camiye girip bakmaları için 10 Euro istiyorlar. Ben “Müslümanım” dediysem de, “o zaman namaz vakti gelin” deyip, benden de para aldılar. Câminin mimarisi hoşuma gitmedi. Prestij için yapılmış bu hantal yapıda, minare; binayla uyumsuz, büyük, kaba bir kule olarak görünüyor. Kazablanka’dan Marakeş’e geldik. Önce eski şehir kısmını gezdik. Sokakları Fes’de gördüğümüz karışık sokaklara benziyor. Ancak dünyada eşi benzeri olmayan “Cuma el fina” isimli meşhur bir meydanı var. Bu meydanda ne ararsan bulunuyor; yılan oynatanlar, şarkıcılar, orkestralar, su, şerbet satıcıları, jonglerler, cambazlar, akrobatlar, dişçiler, berberler, lokantalar, meyve ve sebze satıcıları, kumaşlı terziler. Buraya ” dünyanın en büyük sirki” dendiği kadar var. Bir kahvenin terasından meydanın fotoğrafını çekiyorum. Akşam saatlerinde meydan daha da kalabalıklaşıyor. Yalnız bu meydanı görmek için bile Fas’a gelmeğe değer.
Akşam yemeğini şehirde turistlere müzikli gösterinin sunulduğu büyük bir salonda yiyoruz. Burada tef ve zillerle kadın erkek oynanan Fas Halk dansları, yanında sihirbazlık gösterileri ve oryantal da izliyoruz.
Agadir’e dönüş
Marakeş’den Atlas dağları üzerinden 4 saat sürecek bir yolculukla Fas gezimizin başında geldiğimiz Agadir’e haraket ediyoruz. Yolda argun ağaçları üzerinde keçileri görüyoruz.  2000 metre yükseklikten deniz seviyesine iniyor ve hava alanına geliyoruz.
Fas gezimizle atalarımızın tarihte Afrika’da en son ulaştıkları topraklara gidiyor ve bir İslam ülkesi olan Fas’ta Türkiye’den farklı bir toplum yaşayışına şahit oluyoruz.
Kaynakça;
1.Der Fischer Weltalmanach 2013, Fischer Taschenbuch Verlag, Frankurt am Main, 2012
2.Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, Ötüken Yayınevi, İstanbul, 1977
Fas gezi notlarıhttp://www.zekionsoz.com/?p=638

Çölden yaratılan cennet:Dubai

Dubai, Arap Yarımadası'ndaki Birleşik Arap Emirlikleri'nin 7 adet emirliğinden biri. 1960'lı yıllarda yalnızca balıkçı kenti olan Dubai, 1990'lı yıllar sonrası uygulanan politikalar sonucunda ve Hong Kong'un Çin'e devredilmesi sonrası bölgenin ticaret başkenti olma yolunda ilerleyen bir şehir. 2000'li yıllarda büyük projeler ile dünyaya adını duyuran şehir, şu an bölgenin en önemli ticaret ve turizm başkentidir.

Dubai'de yerli halk Araplardan oluşuyormuş ancak biz kendilerini pek göremedik. Sokaklarda yüksek duvarlar ile çevrili ultra lüks villaların varlıklarını gördük ama herhangi bir yaşam belirtisi göremedik. Dubai'de yerli halk ultra lüks mekanlarda vakitlerini geçiriyormuş. Para var huzur var :)
Alışveriş merkezlerinde, restoranlarda vs. çalışan kesim genellikle Hintli, Pakistanlı, Mısır ya da Filipinler'den gelenlerden oluşuyor. Özellikle bütün taksi şöförleri Pakistanlı. Dubai büyük bir ticaret merkezi olduğundan çok sayıda uluslararası şirketin merkezleri bu şehirde. Bu da bu şehirde yaşayan nüfus çoğunluğunun Amerikalı ya da Avrupalı olduğu gerçeğini vurguluyor. Başta da dediğim gibi Dubai de Arap görebilmek çok zor.
Dubai'de yoldan taksi çevirmek mümkün değil. Havaalanı, hastane ve oteller dışında taksiye binebileceğiniz bir yer yok. Eğer binmek istiyorsanız bir taksici ile anlaşıp kalacağınız süre boyunca onu kiralamanız gerekiyor..


Jumeirah
Yorucu bir gecenin ardından Dubai'deki ilk turistik turumuza başlıyoruz... İlk durağımız tabiki 7 yıldızlı Burj El Arab oteli. Dubai'nin simgesi haline gelmiş bu otel Jumeirah bölgesinde yer alıyor. Bu bölge deniz turizmi ve otel yoğunluğu açısından ilk sırada. 


Burj El Arab yanında bence çok daha ihtişamlı ve lüks olan Jumeirah oteli var. Bir otel düşünün ki içerisinde Kapalıçarşı kadar büyük bir otantik çarşısı, yapay ve çok uzun bir nehir ve yaklaşık 100 tane farklı restoran olsun.

Jumeirah Plajı Dubai’nin en önemli plajlarından biridir. 7 km uzunluğundaki sahil kesiminin kilometre başına bölümlendirilmiş 7 plajdan oluşuyor. Bu plajlardan ikisi Jumeirah Park’a adanmış ve tamamen otellerin kullanımına bırakılmış. 

Dubai'de Alışveriş
Dubai'deki son günümüzde meşhur alışveriş merkezlerini geziyoruz, rehberimiz Malcom...
The Mall of the Emirates” Orta Asya’nın ikinci büyük alışveriş merkezi olan mekan, 223.000 metrekarelik bir alan içinde yer alan dükkanlardan oluşuyor. Burada ben bol bol alışveriş yapıyorum. Özellikle elektronik cihazlar çok ucuz, ilk ipodumu buran almıştım, Ray Ban gözlüğümü ise hala kullanıyorum :)
"The Dubai Mall" Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)'nin ticari merkezi Dubai'de yer alan dünyanın en büyük alışveriş ve eğlence merkezi… Yaklaşık 1,2 milyon metrekarelik bir alana yayılan Dubai Mall'da 1200 mağaza, 14 bin araba kapasiteli otopark, 3 bin kişinin aynı anda yemek yiyebileceği iki ayrı restoran bölümü ve olimpik ebatlarda bir buz pateni bulunuyor. Dubai Mall'ı diğerlerinden ayıran en büyük özellik ise içinde bulunan dev akvaryum. 33 bin canlıya ev sahipliği yapan devasa akvaryum, Guinness Rekorlar Kitabı'na da girmiş. Bu alışveriş merkezinde bir yemek molası veriyoruz, seçtiğimiz mekan Friday's. Tattığım şey ise dondurmalı kola, gerçekten süper keşke İstanbul'daki Friday's menüsünde de olsa...
Dubai'de yapılabilecek birkaç aktivite daha var, ben malesef zaman probleminden dolayı yapamadım ama sizi bilgilendireyim:


Burj Khalifa: En uzun, en yüksek, ironik ve büyüleyici mimari örneklerden biri… 153 katlı bina, adeta gökyüzüne ulaşıyor. Burj Khalifa’nın adı, Abu Dabi Şeyhi'nin ardından Burj Dubai’den Burj Khalifa olarak değiştirilmiş. Binanın özellikleri saymakla bitecek biri değil. Binayı dünyada ilkler sıralamasına sokan sayısız özellik mevcut. Bunlardan biri de binanın asansör sayısı. Dünyanın en hızlı asansörleri kabul edilen toplan 50 adet asansör binanın ziyaretçilerini zirveye taşıyor.
Deira’daki Eski Pazar Yeri: Dubai’nin en eski ve en geniş pazar yeri… Bu alan sar sokakları, geleneksel ve özgün dükkanları ile görülmesi gereken yerlerden
Gold Souq: Dubai’de altın alışverişi yapılabilecek en büyük altın marketi Gold Souq. Arzu ettiğiniz her türde ve her keseye uygun altın seçeneklerini, birbirinden değerli mücevherleri ve istediğiniz karatta pırlantaları bulabileceğiniz adeta bir Altın Cenneti.

"ÇÖLDEN YARATILAN CENNET: DUBAİ.( Gülçin Kaymak Sağkol)
" Https://gezimanya.com/GeziNotlari/colden-yaratilan-cennet-dubai.

İRAN GENEL BİLGİ

İran bir çöl ülkesidir ülkenin hemen hemen yarısı çöl olması durumu ülkenin kültürüne ve mimarisine de yansımıştır.
İranın hazar kıyısı, mazenderan bölgesi  gülistan sarayı görülmesi gereken yerlerdendir.
İran düşük bütçe ile gezilebilecek ülkelerden birisidir. iç hatlar uçak fiyatları yemek ve otelleri  diğer ülkelere göre çok daha ucuzdur.

ülkenin her şehrinde bir tarihi eser mevcuttur giden kişiler para yerine zamanda sıkıntı çekebilirler.


                                                                          Gülistan sarayı dış görünüşü

DUBAİ GENEL BİLGİ

Dubai mimari açıdan ön plana çıkan bir şehirdir. Birleşik Arap emirliklerinin en büyük şehirlerinden birisidir. Mimarisi dışında turist çekmesini sağlayan doğal güzellikleri olmasa da mimari açıdan çok gelişmiş bir şehir.


Dubai'de gezilecek yerlerin dışında 831 metre yüksekliğinde olan dünyanın en büyük binası Burj Halife önemli bir yerdir. bunun dışında dünyanın ilk yedi yıldızlı otellerinden biri olan Burj el arab da Dubai de görülmesi gereken yerlerden birisidir.


Mimarisinin dışında Dubai alışveriş cenneti olarak da ön plana çıkıyor.Dubai Mall, Mall of Emirates Wafi Mall önemli alışveriş merkezleridir.

FAS GENEL BİLGİ

Fas çöl iklimine sahip ülkelerden birisi.  Fas diyince akla ilk gelen ve en büyük şehri  kazablanka oluyor. II. Hasan camii dünyanın en büyük camisi olma özelliğini taşıyor . Kesinlikle görülmesi gereken şehirlerden birisi marakeştir. şehrin sokakları da görülmesi gereken yerlerden. Satıcılar sizi mağazaya çekmeye çalışıp satış yapmaya çalışabiliyor ama asıl büyüsü mağazaların 14.yy dan kalma yerlerden biri olması gezinizi renklendiriyor.


                                                                HASAN CAMİİ - FAS